Açıklama

BAYAN KUZU VE SİS DAĞLARI

Yıl 2011. Neredeyse İstanbul’un Anadolu yakasında, bahar tomurcukları patlamak üzere. Şişli’de bir ofis katı. Pazartesi akşam üstü. “İnsanların talepleri bitmez de kırmadan ne cevap versem?” diye düşünen Bayan Kuzu’ya yine bir “Oh” yoktur.

Bay Tilki, sizi anlıyor ve hak veriyorum. Beyin birisine takıldı mı bitti. Olmazsa gözü açık gidecek. Hani beyaz bir sayfa açmıştık. Baş başaların duruma göre tehlikeli olduğunu da konuşmamış mıydık?

Korkmayın benden size zarar gelmez, Bayan Kuzu!

Lütfen... Doğa konumuza dönsek? Dün sabah, Çatalçeşme sahilinde yürüdük. Bilirsiniz, Suadiye'nin denize en yakın yeridir. Hoş bir mendirek vardır. Tekneler bağlanır. Yerli sakinler, yaz sabahları denize girerler. Deniz kurşuni ama pırıl pırıldı, martılar, serçeler kayıkların, kayaların üzerinde nasıl da güzeldi?

Yine çiçeğe, böceğe bağlamışsınız?

Fakat şekerim, beyaz sayfa aç, ne açarsan aç. Tanrı yaratmış, melekler sormuş "Erkekler Ne İster?"

Bir kahkaha patlatır Bay Tilki, “Niye beni aramadınız?“ der.

Kadın, erkeği ancak canına tak derse arar. "Niye böyle yapıyorsun? Ne yapmak istiyorsun?"demek için. Mesela, biliyorsunuz telefonun kimden geldiğini, adam gece telefon edip, ses çıkartmıyor. Sadece kadının nefesini, “Alo”sunu dinliyor, sessizce. Ertesi gün, diyorsunuz ki "Gece birisi öldü zannettim, ödüm patladı, sonra uyuyamadım". Fakat, o gece yine arıyor.

Arkadaşların söyledikleri gibi, bakıyorum da her seyahat sizi daha sağlamcı yapıyor Bayan Kuzu. Hele, son Cidde seyahatinizden sonra, evde “Abaya”nızla dolaştığınız söyleniyor!

İlahi, Bay Tilki.

Azıcık espri katayım dedim! Sizi, bizi bırakalım, sen beni merak etmiyor musun?

Lütfen, kırılmayınız ama Allah beni böyle yaratmış. Okul arkadaşlarımı da, iş arkadaşlarımı da istisnalar dışında, erkek, kadın olarak ayıramadım. Yani o gözle göremiyorum. Ben gizemli, farklı insanları seviyorum. Böyle tanıdıkça, daha tanıyası gelecek, ruhum doyacak, nasıl diyeyim gönlüm, ruhu ve beyniyle dans edecek. Benim için aşk bir öncelik. Menfaatler çakıştığında mutsuzluklar başlıyor. Ben menfaatsiz ilişkileri önemsiyorum. Böyle, kendiliğinden çıka gelen, sonrasında gelişen, büyüyen ama içinde maddiyat olmayan. Paranın, mevkinin, egoların geri planlarda kaldığı, bebeksi bir masumluk gibi, bir oyuncağı görünce hemen gülüvermek gibi, sadece acıkınca acıktığı kadar yemek gibi, dahası içten, içinmiş, kendinmiş gibi.

Tabii ki, merak iyi bir şeydir. Merak olmasaydı icatlar olmazdı ama fazlası da öldürebilir. Şu anda aklıma geldi, anlatmazsam çatlarım. Pamukkale'yi severim. Tüm vadiye hakim bir tesis var. Odanızdan balkona çıkıyorsunuz, isterseniz kahvaltı ve yemeklerinizi yiyorsunuz. Balkonun önündeki küçük havuzunun içinden vadiyi seyrediyor, içeceğinizi yudumluyorsunuz. Güleç, tombulca kadınlar, gözlemeler yapıyorlar. Ay, ağzım sulandı. Tabii, bir de antik kent, Hierapolis. Yabancı bir araştırmacı, arkeolog suyun kaynağını merak etmiş. Biraz daha gideyim, gideyim derken sıcağından yanmış, yanış, o yanış! Yani, her şey dozunda güzeldir, demek isterim her zaman.

“Aba altından sopa göstermek” diyorsun sanırım. Pamukkale hikayesine ne gerek var, Bayan Kuzu?

Eee, napalım erkekler böyle, hele bir kere birlikte ol, ne laflar. Artık bütün kozlar onlarda. Peşinden koşan, kedi gibi yalananlar, "Beklettim mi?", "İşim uzadı.", "Aradığım kadını da tam bulamadım, ama." , "İlişkimiz eskidi mi ne?", "Kilo mu aldın canım?", "Toplantılar da bitmiyor ki?". Bir de erkekler aralarında bunları ballandıra ballandıra anlatmaz mı? Tabii eşlerini değil, sevgililerini. "Abi hatunu bir etkiledim!" "Yaktım abi, hatun iki gözü, iki çeşme." En sinir olduğum cümle de; "Abi, verdi mi?" Zavallı kızları dağa kaçırırlar, sonra "Yollu" diye evlenmezler. Allah aşkına, elinizi vicdanınıza koyun, bu söylediklerim doğru mu, değil mi ? Bakın Bay Tilki, atalarınızın köyüne sizinle gelmemi istiyorsunuz. Neden baş başa, onu anlayamadım, yoksa köylerimize canım feda.

İnternet sayfamı incelersen ve aklına yatarsa, bir keşif gezisi birlikte gerçekleştiririz değil mi Bayan Kuzu? Söz mü? Bak, Pamucak’ı özlediğini söylemiştin. Ben de sana Sis Dağları’mdan bahsetmiştim.

Evet, Pamucak Meryem Ana'ya yakın. Ben Meryem Ana'yı sever ve dua ederim. Onun rengi de mavi, “Rosemarin” de bitkisi. Mavi eşarbı, biberiyelere takıldığı için bitkinin ismi “Rosemarin” olmuş rivayete göre. Gezdiğim yerlerdeki rivayetler de hoşuma gider. Ne güzel hikayeler vardır değil mi? Dingin bir yerdir Pamucak. Bakir kumsalında, atlar kıyıda koşarlar, yeleleri dalgalara izdüşüm gibi. Sis Dağları’ndaki köyünüzü inceleyeceğim. Ne yapabilirim bakacağım, tabii imkanım dahilinde.

Ertesi hafta, Pazartesi akşamı, aynı yer...

İnternet sayfanızı inceledim. Genç bir hanımın sesinden, görüntüleriyle tanıtım filminizi izledim, muhtarı ve hayatını o yöreye adamış emekli öğretmenizi dinledim. İşte bakın, notlar bile çıkarttım.

Yetersizlikler;

1- Okulunuz kapatılmış.

2- Su,

3- Kanalizasyon,

4- Tapu Kadastro,

5- Sağlık Ocağı,

6- PTT şebekesi yok.

7-Meracılık gelişmemiş.

 

Olumlu Yönler:

1- Yayla turizmi için geçiş noktasındasınız ve Sis Dağları...

2- Dereleriniz mevcut, çocuklar derelere atlıyorlardı.

3-Meracılığa uygun, yemyeşilsiniz.

4-Meyveleriniz iştah kabartıyor.

5-Kadınlarımız yine boş durmuyor, kilim dokuyorlar.

6- Denize yakınsınız.

7- 2 caminiz var.

8- Folklor ile ilgili derneğinizdeki yazıları okudum, fotoğrafı da gördüm, bir CD çıkartmışsınız. Dernek Başkanı ile kemençe ustanız çocukları eğitiyor.

Ailece bazı köylere yardım yapmaktayız, elimizden geldiğince, maddi, manevi imkanlarımız ölçüsünde. Hafta sonu, depremzede Düzce'nin köy çocuklarını görmeye gidiyoruz. Dün gece, evdeki işlerimi bitirdikten sonra, kolileri hazırladım. İngiltere, İsviçre, Almanya, Avusturya ve Fransa’nın dağlarındaki, köy ve yaylalarındaki yaşamı da bildiğim için yüreğim daha da sızlar. Avrupa’nın köylerinin, şehirlerinden güzel olduğunu bilirsiniz, tertemiz, düzenli ve sakindir. Evlerin pencerelerinden çiçekler sarkar. Dağlarında bir kafede, işli önlükleriyle içinizi açar genç kızlar, dağ çilekli bir pasta getirir, üzerinden akan ve süt kokan bembeyaz kremasıyla, o mis gibi havayı da içinize çekersiniz neşeyle. Ülkemizde ise, gittiğiniz yaylalarda, neşelenirken içiniz burkulur imkansızlıklara. O, canım köy insanımızın bazlamasını, çayını, tarhana çorbasını bir sunuşu vardır ki misafirine, dost gözlerle, biraz da utangaç, mahcup. İçiniz daha da burulur. Ülkemin her köşesinin özlemini duyduğum, “Scotland Highlands” dediğim İskoçya Alpleri gibi olmasını dilemez miyim? Sizinle, Sis Dağları’nıza gelemem ama “concept” bir tanıtımla doğru hedef kitleye ulaşılması konusunda bilgimi paylaşabilirim, seve seve.

Ancak, Bay Tilki yılmaz... Ne diller döker...

Bayan Kuzu, Sis Dağları’ndaki köyüme götüremeyeceğim seni anlaşılan, filmimin gecesine de mi katılamazsın?

Bayan Kuzu, başını öne eğer ve maalesef gibi bir tebessüm belirir, dudaklarında.

Sen, hep böyle ürkek misin yoksa dedikleri gibi seni seyahatler mi değiştirdi Bayan Kuzu?

Bay Tilki, sizinle daha önce “Sevda Kuşun Kanadında” şarkısının sözleri hakkında konuşmuştuk ama anladığım kadarıyla, sözlerin içeriğini irdeleyememişsiniz. Dinlediğimiz her şarkı, okuduğumuz her kitap gibi tabii ki her seyahat bizi etkiler. Sait Maden’in çevirisinden “Les Fleurs du Mal”ı okuyup, frengili yazarına hüzünlenip, Paris’te “Shakespeare Bookshop”a uğramak, seyahat dönüşünde, o günlerin anısına çorbalar, mezeler hazırlamak gibi. Size, buraya uyarlanmış kolay bir tarif vereyim de neşeniz yerine gelsin. Tavuk jambonu ince, ince, “julienne” kesiyorum. Elma sirkesi, zeytinyağı ve dövülmüş birkaç diş sarımsak, hepsini harmanlayıp, porselen bir meze tabağına koyuyorum. Üzerine ince ince fesleğen, kalınca çekilmiş karabiber. Bir saat buzdolabında bekletiyorum. Ekmek ve peynir çeşitleri ile kavrulmuş ceviz, dalında taze buğulu kırmızı üzüm, ve kadehler...

Ahh! Beni mest ettin yine Bayan Kuzuuu.

İlahi Bay Tilki, insanı iç dünyasına kıvılcım düşüren her şey etkiler. Cidde’den dönüp, “Abaya”mızı saklamak gibi... İskoç eteğimizin iğnesini düzeltirken, “Kilt”li bir İskoç'la dans ettiğimizi hatırlamak gibi... Anadolumuzun gözlemesini özleyip, kitapsız, ayakkabısız köy çocuklarına gözyaşlarıyla koli hazırlamak gibi... Gözümüze, ağız tadımıza, giyim şeklimize, dilimize dolanmaz, gölümüze düşmez mi? Tıpkı ukdelerini size akıtan bir bakış gibi...

Bay Tilki, tebessümle ofisten ayrılır ama yüzünde öyle bir ifade vardır ki sanki, gönlü alabora olmuştur.

Bayan Kuzu, onca seyahat ve hayat deneyimden sonra, kim ne derse desin, değiştiğini sadece fark etmemiş, kabul de etmiştir. Hocasıyla birlikte kaleme aldığı “How to Swim in This Ocean Called Life without Sinking”i düşünür bir an ve hayat denizinde soyadı Tilki olmasa da, Bay ve Bayan Tilkilerle batmadan nasıl yüzülebileceğini çevresiyle paylaşmaktan mutluluk duyduğu için, içi rahat işine tebessümle devam eder.

20 Mart 2012, Rengigül Ural, Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüs, Murat Gülsoy Dersleri Alıştırmalar

 

İlham Perim,

"Heyecanlıyım biraz. Bazı cümleleri okurken utanacağım, bazılarında sesim titreyecek, geçen yazımı okuduğumda olduğu gibi. Ama hoca, yazarlar utanmadan yazabilmeli diyor. Ayrıca rüyalarımızı da kayıt etmemizi öneriyor. "Sınırların Diyalektiği", "Zihinsel bir İşlev","Bir rüya: Yaratıcılık" diye devam ediyor dersler. Bu gece, inşallah verimli geçer. "Cross finger" modundayım... Ödevlerle dolu bir hayat, ilginç değil mi sence de?" diye yazmıştım. Hocamız: "Bayan Kuzu hiç de kuzu değilmiş." diye sınıfta espri yaptı. Ve "İstanbullu olmayı öğrendiğin Madame Fischer'e benzettiğin "Buram buram İstanbul" ruhum mutlu oldu.