Açıklama

Gönül Gözümden Bir İstanbul Beyefendisi: Gazeteci Ertuğrul Zorlutuna 

Boğaziçi Üniversite’sinden 1979 yılında mezun olduktan sonra babam turizm sektöründe özellikle de otelde çalışmama izin vermedi ve 1980 yılında İstanbul Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Dokümantasyon Bölümü'nde müdür yardımcısı olarak işe başladım.  İ.Ü. Rektörlüğü Fatih Horhor’da, Suphi Paşa Konağı’nda idi. Bu bölümü,  basın ataşesi rahmetli Selim Baban'ın kızı, rahmetli Yaşar Kemal'in eşi Semiha Hanım kurmuştu. Bir burs ile Harvard'a gitmiş bana da vekalet bırakmıştı. Henüz okulumu yeni bitirmiştim. Matbaalarla ilgili o kadar acemiydim ki Horhor'daki Suphi Paşa Konağı'ndan önce Taksim'e çıkıyor, sonra Bâbıâli'ye iniyordum. Matbaacı Metin Bey, Adalı bir İstanbullu zatı muhteremdi ve ben dizgi odasına girdiğimde, Belgin Doruk'un "Küçük Hanımefendi Matbaada" ifadesindeki ironiyle tebessüm ediyordu. Sonra ahbap olduk, Ada sohbetleri ve ada sefalarımızdaki nadir karşılaşmalarımızla.

Bu süreçte; Rektör Prof. Dr. Cem'i Demiroğlu ve akademik bir heyet ile Roma Üniversitesi ile ortaklaşa Roma'da UNESCO'nun Atatürk'ün doğum yılı olarak dünyada kutlandığı Türk Haftası düzenledik. Mehmet Ali Ağca - Papa zirvesinde/gölgesindeki yıl. Tercümanı Prof. Dr. Anna Masala dostum olmuştu. Tüm protokol, açılış, davet, fahri doktora, senato toplantıları, yayın işlerinden sorumluydum. İ.Ü. Merkez Bina’daki ofisimize de geçtik. Fahri doktora alanlardan biri de Kenan Evren idi. Sıkı yönetim sonrası YÖK kurulmuş, başına çocukluk doktorum Prof. Dr. İhsan Doğramacı getirilmişti. O fahri doktora çalışmasında Semiha Hanım da vardı. Bu süreçte Selim Baban ile de beni tanıştırmıştı. Sağlık basınından Metin Özyıldırım da hayatımızda idi.

Cağaloğlu’nun, yokuşun, Bâb-ı Âli koktuğu dönem!

1983 yılında Ersin ile evlendim. I. Levent’teki baba evimden Hüsrev Gerede'deki anneanne evimize taşındık. Ersin de stüdyosunu babasından ayrı olarak yeni açmıştı. Babamın karşı çıkmasına rağmen özel sektöre geçmeye karar verdim. Üç büyük kuruluştan Sandoz’u seçtim. İngilizce ve Türkçe yazılı sınav ve mülakatlardan sonra "Protokol asistanlığı ve Sandoz Gazete yayın editörlüğü" görevime başladım. Üniversitede 12.000 TL. alırken 110.000 TL. ve yan haklarım, sağlık kontrollerim ile doğru bir karar vermiş olduğumu daha iyi anlıyorum. Dr. Güzin Poffet ile çalışmak disiplin ister. Zaten 12 yıl sonra Koç Ailesi’nden Semahat Arsel Hanım ile çalışmaya başladığımda, Rahmi Koç Bey “Akıllı bir kadınla çalışmışsınız akıllı olmalısınız.” demişti.

Sandoz çok oturmuş bir firma idi. Türkiye’de İsviçre’yi yaşadığımı söyleyebilirim. Yabancı direktörlerle, başkanlarla gayet güzel diyalog içinde idik, tabii ilaç sektörü ile de. YASED, İlaç İşverenler Sendikası toplantıları da olurdu. Ben aynı zamanda Psikotrop İlaçlar'ın kırmızı mühürle saklanması, öncesinde giriş, çıkış hesaplanmasını da aylık olarak yapardım. Sağlık Bakanlığı kontrole gelirdi.  İKSV’ye destek olurduk. Konserler, sinema, tiyatro faaliyetleri... Sandoz Sergi envanterinin sorumluluğunu da verdiler. Beşiktaş’ta Türkan Şoray’ın binasında genel müdürlük birimi vardı. Girişi Sandoz Sergileri’ne ayrılmıştı. Unicef için de etkinlik düzenlerdik. Ayrıca Uluslararası Soroptimist Derneği’nin de yazışmalarını sürdürüyordum. Türk-İsviçre toplantılarından da çok deneyim sahibi oldum. Toplantı, davet ve ikramlarda Swissotel ve Divan ile işbirliği halinde idik.

Basın danışmanımız Ertuğrul Zorlutuna idi. Ertuğrul Bey de ailesi ile Teşvikiye Kalıpsız’da otururdu. Güzin Hanım ve Dr. Poffet de kendisine değer verirdi. Poffetler için mazbut olmak, aileye değer vermek önemli idi. Zarif insanlardan hoşlanırlardı. İşini bilecek, işini titizlikle yapacak, yarı-resmi ilişkiler içinde olacak. Ketum olmak da bu özelliklerin başında idi. Tabii erkekler takım elbise, tıraşlı (sakalsız) hanımlar daha çok tayyörlü... Ertuğrul Bey bu şablona uygun bir insandı. Basın haberlerindeki süzgeci akılcı kullanırdı. Sohbeti tatlı idi. 1985 yılında Ayşegül Hanım ile evlendi. Sheraton Oteli’nde öğle saatlerinde. Hafızam beni yanıltmıyorsa şahitliğini Sakıp Sabancı Bey yaptı. Fevkalade esprili, zarif, sade ve şık bir nikah töreni idi. Avrupa standartlarında. Ertuğrul Bey’in yaradılıştan ve aileden gelen genlerindeki olgunluk, sakinlik ve ölçülü neşe nikaha da yansımıştı. Pasta kesimi ve şampanya ikramı ile aklımda yer eden, beğendiğim bir nikah merasimi idi diyebilirim.

1996 yılına kadar Ertuğrul Bey ile aynı çatı altında çalıştık. Sandoz, Ciba ile birleşirken Novartis oldu ve ben yine en iyi kararlarımdan dediğim tüm haklarımı İsviçre standartlarında alarak Koç Holding’e geçtim. Bu detayları aslında özellikle ve içgüdüsel yazıyorum. Genç okurlara deneyimler gibi. Doğru zaman, doğru pozisyon, doğru iş/eş...

Ertuğrul Bey, Koç Holding’e geçince beni zaman zaman aradı ve irtibatımız kesilmedi. Zaten Sandoz’daki neredeyse tüm kıymetli iş arkadaşlarımız dostlarımız oldu ve bugüne kadar sürmekte. Her gün yazışırız.

Geçen 36 yıl boyunca da gerek İKSV, gerek İstanbul Modern, Bienaller gibi davetlerde hep Ertuğrul Bey ile karşılaştık. Uzun, tatlı sohbetler bazen de dertleşmeler yaptık. Bunlardan bir tanesi de 2016 yılındaki “TGC Burhan Felek Basın Hizmet Ödülleri” daveti idi. 70 yaşından gün alan ve meslekte 50 yılını tamamlayan 21 usta gazeteciye “Şeyhül Muharririn Burhan Felek” adına konulmuş olan “Basın Hizmet Ödülleri” takdim edildi. Ertuğrul Bey de davetliler arasında idi, Can Kıraç Bey gibi. İstanbul Üniversitesi’ndeki görevimden itibaren babama ve bana sevgi saygı besleyen Metin Özyıldırım ki ben kendisine Metin abi derim, bir gün telefon açtı. O telaştı tipik sesi ile “Kardeşim bekliyorum.” diye tatlı tatlı konuşunca tabii ki Ersin ile birlikte davete icabet ettik. Davette bir güzel sürpriz bizi beklemekteydi. Sevgili dostumuz (Koç Holding ile tanışmış olduğum) Ali Baransel de ödül almaya gelmişti. Sevgili eşi, kıymetli dostum (hemen her gün yazıştığım) Elvan Hanım (Fikret Otyam’ın kızıdır) ve sevgili oğlu Ali ile. Mutluluğumuz katmerlendi. Metin abiye ödülünü Can Kıraç Bey takdim etti. Güzel, acı-tatlı, hüzünlü, duygulu konuşmalarla anılarımızda yer aldı.

Burhan Felek dendiğinde kalite aklıma gelir ve babamın da çok sevdiği ki ben de pek severek okurdum köşe yazılarını. Orada monşer tipi vardı. İstanbul beyefendilerinden bahsederdi. Ertuğrul Zorlutuna’nın babası, büyüklerimin “hâzâ İstanbul beyefendisi” dedikleri bir beyefendiydi. Oğlu da babasına çekmiş. Çocuklar ne görürse onu yansıtırlar.

Mesul müdürü Çetin Emeç olan, “Hayat Dergisi Kasım 1973, sayı 47” fotoğrafı ile Ertuğrul Zorlutuna’nın ne ilgisi olabilir diye düşünülürse şöyle açıklayabilirim:

Sayfa 23’te Koray Güney, Ertuğrul Zorlutuna, Semra Karaibrahimgil’in hazırladığı yazının başlığı: “Cumhuriyet Devrinin Altın Adamları”. Babamın bir fotoğrafının altında “Araştırmalarıyla Sanayinin Hizmetinde” yazılmış. TÜBİTAK’ın 50. Yılı'nda ödül alan bilim insanlarından biri idi. “Yerli akçaağaç türlerinden endüstride faydalanmak" için yaptığı araştırma ile ödül almıştı.

Fotoğraf, dergi, yazı ve sohbetlerle  anılarımızda yer alan Ertuğrul Zorlutuna nur içinde yatsın...Sevdiğimiz saydığımız ebediyete uğurladıklarımız da... Geride kalanlara da Allah sağlıklı ömürler versin. 

Rengigül Ural

14.4.2020, Suadiye, İstanbul

 

Hamdi Yuksel Sevgili Rengigül, öncelikle Ertuğrul Zorlutuna'ya rahmet dilerim. Sandoz'a geldiği zamanları hatırlarım.
Bu arada, Sandoz yıllarını anlatırken Sandoz Yayınları'ndaki katkılarından bahsetmedin, çok değerli onlar. O güzelim kitaplar kütüphanemin baş köşesinde durmaya devam ediyor. Senin emeğin çok onlarda. İyi ki Sandoz'da çalışmışız, iyi ki böyle dostluklarımız olmuş. Selam olsun o yıllara ve bize o imkanı veren o değerli insanlara. Sevgili Ersin'e de en içten selam ve sevgilerimle.

Hüseyin Emiroğlu Mesleki hatıraların ve tecrübelerin özellikle gençler tarafından okunmasını dilerim. Ömrünüze bereket.