Açıklama

"KİBARIN KELÂMI KELÂMIN KİBARIDIR" 

Nadir kişilerdensiniz. Çok kibarsınız. KİBARIN KELÂMI KELÂMIN KİBARIDIR. Sizde doğrulanıyor." Kemal Murtezaoğlu, 16.04.2021

"Kibarın kelâmı kelâmın kibarıdır" sözünü şahsım için dün Kemal Bey'den okuduğumda etkilenmiştim. Derin bir ifade diye düşündüm ve gelecek kuşaklara aktarılmak üzere RE Books Arts'ta kayıt altına alacağımı kendisine ilettim. Dün akşam da bir davet aldım. İlk kez katıldığım bu toplantıda değer verdiğim kıymetli Galatasaraylı büyüklerimizi dinlerken ve gençlere el verirken "Kibarın Kelâmı Kelâmın Kibarıdır." tabirinin ne denli derin olduğunu bir kez daha idrak ettim.

Büyüklerin özlü sözleri, deneyimleri, akıl, ilim, irfan, edep adap, kültür devamlılığı, hayat tecrübesi ile doğru yolu gösterme. Bu süzgeçlerden geçmiş tefekkür. Manevi bir zenginliğin farkına vardırmak.

Bu konuda bir de kitap yazılmış olduğunu anladım. Tanıtım bölümünde şöyle yazılı: " Şarkta, İslâm dünyasında yetişmiş birçok büyük insanlar, zaman zaman dindaşlarını doğru yola sevk etmek için, hayatta ilim, iman ve tecrübenin kendilerine vermiş olduğu kudretle kıymetli sözler söylemişlerdir. Bunlara "Kelâm-ı Kibar" denir. Ayetler ve Hadislerden sonra bize doğru yolu gösteren, hareketlerimizi düzeltmeğe yarayan, kusurlarımızı gidermeğe rehber olarak bizi hem Cenabı Hak hem insanlar nezdinde makbul kılmağa vasıta olan Kelâm-ı Kibar'dır. Bunlar, çok derin esaslara dayanan sözlerdir. Akıl, basiret, iman, ilim ve zekâlarıyla şöhret kazanmış kimselerin düşüne taşma vardıkları hakikatlerin ifadesidir."

"Kelimenin çoğulu olan kelâm sözlükte “yaralamak, etkilemek” anlamındaki kelm kökünden türemiş bir isim olup “bir fikri tam olarak anlatan söz” demektir. Kelâm ilmi konusu, amacı ve ekolleri dikkate alınarak farklı şekillerde tanımlanabilir. Konusuna göre yapılan tanımların bir kısmı Allah’tan başka nübüvveti, bir kısmı da âhireti tarifin kapsamına almakla yetinmiş (et-Taʿrîfât, “Kelâm” md.; Topaloğlu, s. 48), bir kısmı imanın üç temel esasına da yer vermiştir. Buna göre kelâm “Allah’ın zâtından ve sıfatlarından, nübüvvet konularından, başlangıç ve sonuç itibariyle kâinatın hallerinden İslâm kanunu üzere bahseden bir ilimdir” (Bilmen, s. 5). Kelâmın gayesine göre yapılan tanımları arasında Ebû Nasr el-Fârâbî ile Adudüddin el-Îcî’nin tarifleri kabul görmüştür. Fârâbî’nin tanımı şöyledir: “Kelâm sanatı, din kurucusunun açıkça belirttiği belli düşünce ve davranışları teyit edip bunlara aykırı olan her şeyin yanlışlığını sözle gösterme gücü kazandıran bir tartışma yeteneğidir” (İḥṣâʾü’l-ʿulûm, s. 71). Fârâbî, bu tanımında kelâm alanına sadece inançları değil davranışlara ilişkin temel dinî ilkeleri de dahil etmiş ve kelâmın genel çerçevede dini korumayı amaçlayan bir disiplin olduğuna dikkat çekmiştir. Adudüddin el-Îcî’nin tarifi de bir yönüyle Fârâbî’nin tarifiyle paralellik gösterir: “Kelâm, kesin deliller getirmek ve ileri sürülecek karşı fikirleri çürütmek suretiyle dinî inançları kanıtlama gücü kazandıran bir ilimdir” (el-Mevâḳıf, s. 11).

Gerek konusu gerekse amacı öne çıkarılarak yapılan tanımlarda kelâm, belli bir ekolü değil bütün kelâm ekollerini içine alan bir disiplin olarak kabul edildiği halde Gazzâlî kelâmı Ehl-i sünnet inancını koruyan ve Ehl-i bid‘at’ın eleştirileri karşısında onu savunan bir ilim olarak görmüş (el-Münḳıẕ, s. 96), dinin temel esaslarıyla aklın ilkelerini uzlaştırmayı Ehl-i sünnet’in başardığını söylemiş, Haşviyye ile müfrit Mu‘tezile gibi iki aşırı uçta bulunan fırkaların bu fonksiyonu icra edecek yöntemlerden yoksun bulunduğunu ileri sürmüştür (el-İḳtiṣâd fi’l-iʿtiḳād, s. 3-4). İbn Haldûn’un da kelâmı, “inanç esaslarını aklî delillerle tartışarak üstün kılmaya ve akaid alanında Selef ile Ehl-i sünnet yolundan yüz çeviren bid‘atçıları reddetmeye dair bilgileri içeren ilim” diye tanımlamıştır (Muḳaddime, III, 1069). Ancak müteahhir dönem kelâmcıları bu yaklaşımın isabetli olmadığını, Sünnî yönteme bağlı olsun veya olmasın dinin doğrudan doğruya itikadî, dolaylı olarak da amelî hükümlerini aklî delillerle temellendirmeye yönelik bütün faaliyetlerin kelâm kapsamına dahil edilmesi gerektiğini söylemişlerdir (Tehânevî, I, 30). Esasen İslâm’ın ana ilkelerini başarıyla savunan Mu‘tezile ve Şîa kelâmcılarınca kaleme alınmış eserler, sadece Sünnî ekolün yöntemine göre yürütülen çalışmaları kelâm kabul edip diğerlerini bunun dışında bırakmanın doğru olmadığını gösteren kanıtlardır. Diğer taraftan yeni araştırmacılar, kelâmın sınırlarını iman esaslarının dışına çıkarıp her dinin doğruluğu adına yapılan bütün ilmî çalışmaların kelâmın kapsamına alınmasının gerektiği, hatta kelâmın sadece dinin esaslarını naklî ve aklî delillerle kanıtlayan bir ilim olmayıp siyasî ve içtimaî bütün problemleri çözmeye yönelen bir disiplin durumunda bulunduğu tezini ileri sürmüşlerdir (Hasan Hanefî, I, 67-69). Ancak fıkıh ve ahlâk gibi İslâmî ilimlerin yanı sıra birçok sosyal bilimin işlevini kelâma yüklemek anlamına gelen bu yaklaşımı doğru bulmak mümkün görünmemektedir." TDV İslam Ansiklopedisi

Her oluşumda, köklü her kuruluşta "Kelâmın Kibarı Kibarın Kelâmı" büyüklerimin olması, doğru yolu göstermesi, kurum kimliğini, kurum kültürünün devamlılığını sağlamak adına geçmiş deneyimlerini gelecek kuşaklara aktarmak misyonunu üstlenmiş olduklarına şahit olmak beni ziyadesi ile mutlu etti.

Gazi Mustafa Kemal de pek çetin şartlarda, Milli Mücadele ruhu ile neredeyse tüm maddi ve manevi varlıklarını kaybeden bir ulusu tekrar yarattı. Bunu doğru taktikler ve kazanma ruhuyla kendisine inanan, güvenenler ile yaptı. Bu ruhu dün gece bana hissettiren büyüklerime şükranlarımı, küçüklerime sevgilerimi, takdirlerimi sunuyorum.

Reveranslarım, saygı ve sevgilerimle,

Rengigül Ural, 17 Nisan 2021